28 Şubat 2020 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı kazanan Mohammad Rasoulof, en yeni filmi “Şeytan Yoktur” ile son yıllarda uyumlu olarak yalnızca Çin’i peşine düşüp takip eden İran’da devlet destekli cinayet pratiğine karşısında şiddetli bir hücum daha başlatıyor. Dört öbür hikayede anlatılan film, devlete ait cinayetlere katılan, reddeden veya onlardan etkilenen farklı alanlara yönlendirilmiş insanları ayrı açılardan sunuyor. Fakat, bariz, bariz bir borda beklentisiyle girmeyin. “Şeytan Yoktur”, Polemikten daha çok idam edilen insanların birçok psikolojik, ahlaki ve kültürel boyutunu sorgulayan zengin, sürükleyici bir sanatsal doku örüyor.
Devrimden derhal sonraki dönemde birçok infaz idam mangası kadar gerçekleştirilmesine rağmen, son yıllarda seçim edilen sevk yöntemi asma olmuştur. Hükümet arada bir, özellikle ağır suçlardan hüküm giymiş kişilerin meydanlarda büyük vinçlere asıldığı açık hava infazları gerçekleştirirken, infazların çoğu hapishane duvarlarının ardından gerçekleşir ve bu infazlar, bazen kurbanların aile üyeleri göre boynuna bir ilmik ile üzerinde duran hükümlünün altından “tabureyi çekerek” yapılır. ”
Film ilerledikçe daha da ironik hale gelen bir başlık olan Iblis Yoktur’u izlemenin zevkleri kayda değerdir. Rasoulof’un yönetmen olarak becerileri 20 yıllık kariyeri boyunca arttı ve o ve gösterme yönetmeni Ashkan Askkani filme, özellikle üçüncü ve dördüncü bölümlerin çok öbür dış mekan ortamlarında güzel olan inanılmaz bir görsel ince fark ve zenginlik kazandırıyor. aynı zamanda, fazla bölümlü filmler genel olarak bir ya da daha artı bölüm, diğerlerine tarafından beceriksiz kaldığında can sıkıntısı çeker lakin Şeytan Yoktur bu sorundan kaçmaz. Dördüncü bölümü, önceki bölümlerin netliğinden ve anlatı tutarlılığından mahrum, uzun ve kafa karıştırıcıdır.
Bu kusura rağmen, film ahlaki cesaret ve aciliyetin kuvvetli bir çalışmasıdır. Rasoulof ve Jafar Panahi, İran’da 2009’daki münakaşacı cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında bir film üzerinde çalışırken tutuklandıklarından beri, her ikisi de hapis cezaları (şimdiye değin uygulanmadı), film yapımı ve mülâkat verme yasakları ve pasaportlarına el konulması da dahil olmak üzere farklı alanlara yönlendirilmiş resmi tacizlerle aleyhinde karşıya geldiler. gerçi her iki yönetmen de tüm devlete ait sansür ve engellemelere meydan okumada çalışmaya devam etti ve İran’da yasaklı olmasına karşın dünya çapında alkış toplayan filmler ortaya çıkardı. Mucizevi çabaları, İranlı film yapımcılarını dünya sinemasının ön saflarında tutan fantastik azim ve dayanıklılığı gösteriyor.